belki takip ediyorsundur, melike sözünü esirgemeyen sıkı bir kalem. benim de aynı yayın grubunda çalışırken tanıştığım, sonrasında arkadaşlığımın devam ettiği sevdiğim bir gazeteci arkadaşım.
annesi gülay teyze’yle hiç tanışıklığım olmamıştı. hatta açıkça itiraf edeyim, melike’nin facebook’taki paylaşımları olmasa burada yazmayı da hiç akıl etmemiştim. tesadüf şu ki, ben o fotoğrafları görüp de melike’ye “anneni ikonanne yapsak mı acaba?” diye sormaya fırsat kalmadan, teklif bizzat blog’umu gören melike’den geldi.
bana da iyi geldi. sürekli gülen, gülümsemesi yüzüne yakışan insanlara bayılıyorum.
melike’nin özet geçtikleriyle başlıyorum:
annem gülay karakartal. 1937’de istanbul’da doğmuş, izmir’de büyümüş.
melike, gülay teyze’nin 50’lerden her zaman hasretle bahsettiğini söyleyip, “ilk gençliğini yaşadığı döneme denk gelmesinden olmalı…” diye ekliyor.
gülay teyze’yle ortak bir yönümüz var demek. ben tabii hiç yaşamadım, ama ben de 50’li yılların estetik anlayışını, sakinliğini ve getirdiği değişimleri ayrıca seviyorum.
o dönemde izledikleri filmler ve abone oldukları moda dergileri moda anlayışlarına yön verirmiş. zira ben de gülay teyze’nin bu tekli fotoğraflarında o filmlerin ve dergilerin izlerini hissettim.
annem 50’lerde ve 60’larda kumaş alır, arzu ettiği kıyafeti terziye diktirirmiş. modelleri kendisi belirlermiş.
melike bu ilk fotoğraflardaki tüm kıyafetlerin böyle olduğunun altını çiziyor.
gülay teyze 60’ların başında, evleneceği dönem istanbul’a dönmüş.
evlendikten sonra babamla birlikte karadeniz ereğli’ye yerleşmiş ve 30 yıl boyunca erdemir’de çalışmış. gelinliği şimdiki zaman için pek alışılmadık: diz boyu. o zamanlar brigitte bardot’nun kısa gelinliğinden alınan ilhamla, moda buymuş. eldivenleri bende.
her ikonannede olduğu gibi, gülay teyze’nin seçkisinde de bu benim favori karem oldu. özel bir tat katmış ışık oyunu.
60’larda ereğli’de, limanda. çizgili-puantiyeli kombinasyonu dikkat çekici. bu karedeki mutluluğu ve samimiyeti sana da yansımıyor mu?
yine ereğli’de, bu kez karlı bir gün.
aynı gün.
60’larda giydiği birçok kıyafeti – ne mutlu bana – saklamış. mantolar, etekler, elbiseler… artık ben giyiyorum; üstelik sık sık giyiyorum. az bulunan güzel modeller. her biri için de çok sayıda iltifat almışımdır. karlar içindeki bu kaşmir mürdüm rengi manto da bunlardan biri.
karadeniz ereğli erdemir sosyal tesisleri’nde 1971 yılbaşı gecesi. “fotoğrafta görülen lame yeleği halen duruyor” demiş melike.
erdemir’de çalıştıkları dönemde iş arkadaşları max ve jenny ile birikte bir öğlen yemeğindeler. 70’lerde balıkçı yaka giymeyeni kapıdan içeri almıyorlamış 🙂
burada bulunan fotoğrafların çoğu ailenin melike’den önceki dönemine ait. melike annesini kestane saçlı hiç hatırlamadığını belirtiyor.
ağabeylerim sırasıyla 64 ve 67 doğumlu. bu da 70’lerin başından bir polaroid. dönemin çiçekli elbiselerinden birisi annemin üzerinde. bu elbise bugüne gelmedi, ama bir başka 70’ler döneminden kalma elbisesini giyiyorum. o dönemin kumaşlarını nasıl dokuyorlarsa artık, ne rengi soluyor, ne bir dikiş atması ne de yırtık oluyor. “dün aldım” desem inanırsın. öyle bir kumaş, öyle bir model. her yaz giyerim. saks mavisi üzerine renkli çiçekli bir elbise…
bu fotoğraf da ağabeyimin TED ereğli koleji’nden mezuniyet gününde çekilmiş. annemin kolunun altındaki siyah deri portföyü de halen kullanıyorum. bu arada annem 80’lerde saçları beyazlamaya başladığı için sarı saçı tercih etmiş. bugün de bu tercihini sürdürüyor.
70’lerin sonlarında erdemir’den emekli olup, istanbul’daki evlerine geri dönmüşler ve 80’de melike katılmış aralarına. melike, bu karedeki çizgili ceketi de uzun seneler giydiğini not düşüyor.
anadolu hisarı’nda bir futbol sahası vardı. her pazar boğaz kenarına gezmeye giderdik. bu fotoğraf da bir pazar günü çekilmiş. annem, ben, en sevdiğim elbisem ve yeşil vosvosumuz.
80’l i yıllar. terzi döneminin bittiği ve hazır giyime alıştığı dönemler. melike “çocukluğumdan beri onu bir kere bakımsız veya özensiz gördüğümü hatırlamam” diyor.
gülay teyze’nin stilini anlamak için melike albümü biraz daha kurcalamış ve bak ne bulmuş? anneannesini.
“daha yeni renklenmiştik” diyeceksin ama bu birkaç sürpriz siyah-beyaz fotoğrafı da eklemeden geçemedim.
evet, anneanne şaziye. 30’lu yıllar. yaka ve düğme detayına bak dememe gerek yok sanırım?
yıl 1932. anneannem ve dedem. dedemi hiç tanımadım ama anneannemle büyüdüm. 2000 yılında 100 yaşında aramızdan ayrıldı. bu fotoğraf pera 236 numaradaki fotoğraf stüdyosu m.oko’da çektirilmiş.
savaş yılları. üstte ortadaki anneannem. kendi anne, babası ve dayımla.
anneannenin bu karedeki zamansız güzelliği inanılmaz derecede dikkat çekici değil mi? sanki bugünden biri gibi… sen ne dersin?
şimdi yeniden renklendirelim ve bugüne dönelim.
gözündeki gözlük christian dior’un 70 ya da 80’lerde çıkardığı, bir dönem türkiye’de de satılan bir model. gözümün önünde vintage oldu gözlük resmen! her yerde karşıma çıkıyor; entourage dizisinde, rihanna’nın klibinde; en son da american hustle’da gördüm bu gözlüğü.
ben söylemeden melike eklemiş zaten:
e bir ikonanne olmak kolay değil! :)))
son olarak melike’yle birlikte veda edelim gülay teyze’ye. elbette yine gülüyor.
bu arada şu an fark ettim ki, gülay teyze’nin fotoğraflarına bakarken ben de bütün yazıyı sürekli gülümseyerek yazmışım.